mizahgastesi bardak
KÖŞE

Bilemiyorum Altan, Filmci Zafer ve Derdini Sinemaya Taşıyanlar

Yaklaşık 1 yıl önce Mizah Gastesi yolculuğumuza başladık. İlk başladığımız günlerde tek bir hedefimiz vardı. O da; Kelebeğin Rüyası filminde de adı geçen, sahaflarda bulup sayılarını okuduğumuz, efsane dergi Varlık Dergi’nin kapağında yazdığı gibi ”Onbeş Günde Bir Çıkar” kapağıyla istediğimiz kültür, sanat ve mizah dergisini çıkarmamızdı. Bugün KÖŞE adını verdiğimiz küçük köşemizde, dergi mantığına hizmet eden yazılar ele almak, içimize işleyen hikayeleri dile getirmek istiyoruz. KÖŞE’miz ilk yazısıyla hayırlı olsun.

1 yılı aşkın sürede; değerli bir takipçi sayısına, aile olarak tanımlayabileceğim bir ekibe, kendi websitemize ve kendi ürünlerimizi tasarlayıp sunduğumuz bir dükkan bölümüne sahip olduk. Dükkan bölümünde yaşadığımız güzel duyguları burada yazmayacağım, onu başka bir yazıda ele almak isterim.

Ben bu yazıda; sinemaya ve komediye bakış açımı şekillendiren, yaklaşık 7 yıldır yaptığım doğaçlama tiyatroya mizaha bakış açısıyla yön veren, çıkardığı senaryo kitaplarından Pek Yakında ile başucu kitaplarımdan birini kaleme alan, sinemaya yansıttığı karakterle kendimden bir parça bulmamı sağlayan Cem Yılmaz’ın; unutamayacağım karakterlerine değinmek istiyorum.

Pek Yakında Her Şey Çok Güzel Olacak

Her Şey Çok Güzel Olacak’ta Altan, Pek Yakında’da Zafer, Deli’de Güven ve Hokkabaz’da İskender… Hepsi de fazlasıyla dikkatimi çeken karakterler olmuştu. Yaşım gereği sinemada kendi başıma izlediğim ilk filmin Hokkabaz olması ve henüz 13 yaşında bir çocuğun İskender karakteriyle karşılaşması; fikirlerimin şekillenmesinde de etkili oldu diyebilirim. Aslında bu yazıda her ne kadar Altan ve Zafer karakterlerine değinmek istesem de; saydığım karakterlerin her birinde birbirlerini tamamlayan parçalar vardı.

Karakterlerin hepsi de hayal kurmayı seven, inanmadığı gözlerden medet ummak yerine bir ömür sevdiğinin gözlerinin içine bakmayı tercih etmiş, aldatıldığını gördüğünde herkes karşısındakini bıçaklayacağını düşünürken sevdiği kadına aldığı çiçekleri doğrayacak kadar şaşırtan karakterlerdi. Amaçları hırsızlık yapmak, mal kaçırmak, pis işlerde imparatorluk kurmak falan değildi. Hepsinin amacı etraflarındaki insanları kendilerine inandırmaktı. Görmedikleri ilgiyi veya sevgiyi, batırdıkları ilişkileri ‘kısa’ yoldan düzeltmeye çalışıyorlardı.

Özellikle Altan, karakter olarak da gönlü bol bir adamdı. Etrafındaki insanlara barı açtığında beleş bira için yalvaracaklarını söylüyordu. Kendisine bir ticarethane açtığında bile eşe dosta faydası dokunmaya devam edecekti. Ya da Zafer eşini kazanmak için annesinden kalan evi satıyor, eşinin hayalini yerine getirmenin yanında başka insanların da hayata tutunmasına yardım ediyordu.

Altan karakteri özünde abisini amacına ulaşmada paravan olarak kullanan, içinde bir yerlerde yatan abi sevgisiyle de vale olarak arakladığı arabayla abisini gezdiren bir kişiydi. Yani derinlerde abisini kandırmak için uğraşsa da, bunu başka yollarla yapma şansına sahipti. Ama Altan, abisini bir şekilde kullanıyorsa bile onun gençlik hayalini de yerine getirmeye çalışıyordu. Barı açmak için tabure almakla işe koyulan, abisinin isteği için Çin lokantası açmayı kabul eden ve tabureleri güme giden Altan; hikayenin sonunda her şeyini kaybetse bile etrafına yarar sağlamaya çalışıyordu. Paraları ceketiyle beraber yanıyor, o yine de eşine çiçek almayı ihmal etmiyordu. Son parasıyla eşine çiçek alan Altan da, pahalı oyuncaklar yerine oğluna manevi değeri parayla ölçülemeyecek bir hediye veren Zafer de aynı dilden konuşuyor. İşte bunlar yüzünden; Pek Yakında filmindeki hastane sahnesinde Bilemiyorum Altan göndermesinin basit bir gönderme olmadığına ve karakterlerin aynı dili konuştuklarına sonuna kadar inanıyorum.

En Azından Hayattayız Be

Karakterlerde kendimden bir parça bulmayı elbette ‘sinemada izlediğim ilk film hokkabaz, o yüzden böyle böyle’ diye kısıtlayamam. Belki de kendimi biraz hayalci biraz da duygusal olarak adlandırdığım için, izlediğim tüm filmlerin neredeyse hepsine oranla kendimi Cem Yılmaz karakterlerine daha yakın hissediyorum. Arif karakterine çok gülsem de, Erşan Kuneri karakterini yeniden görmeye fazlasıyla yükselsem de; Zafer ve Altan gibi karakterler her zaman beni etkilemeyi başardı. Hatta sadece beni değil, özellikle Altan karakterinin ‘en azından hayattayız be abi’ bakış açısı, kendi yaşıtlarım arasında yıllarca dilden dile dolaştı.

Cem Yılmaz’ın bu karakterleri yazarken Yavuz Turgul gibi ortaya efsane karakterler çıkarmış bir yönetmenin izinden gittiğini düşünürüm. Pek Yakında senaryo kitabının önsözünde Yavuz Turgul’un Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni filmini tekrar tekrar izlediğini yazmıştı. Aslında film çekme çabası hikayesi kendisinin dikkatini ne kadar çekse de; Haşmet Asilkan karakteri bir şeyleri başarmak veya değiştirmek için mücadele veren bir karakterdi. Özellikle Altan ve Zafer karakterlerinin hayata tutunmak için verdikleri mücadele; Cem Yılmaz’ın gerçek sinemayı, Haşmet Asilkan’ı, Turist Ömer’i ne kadar iyi kavradığının da göstergesiydi.

Umarım günün birinde kendi hikayelerimi yazmak istediğimde hikayelerini defalarca okuduğum ve izlediğim Cem Yılmaz’ın sinemaya baktığı açıdan bakabilirim. Umarım Yavuz Turgul’un ortaya koyduğu, Cem Yılmaz’ın inandığı karakterlerden bir örnek de ben yazabilirim. Hayatın gerçeklerini, acılarını, dertlerini dile getirmiş ve mizahın bir dert olduğuna inanmış tüm hikaye anlatıcılara saygıyla…

Süleyman Dindar
metin yazar, içerik üretir.

Osmanlı Cumhuriyeti: Kalıplardan Taşan Bir İnsan Filmi

önceki yazı

Gerçeğin Çekmecesinde Bir “Albüm”

Sonraki Yazı

Yorumlar

Yoruma Kapalı.