Her karesinden samimiyet akan Yeşilçam filmlerindeki bazı ortak noktalarla ancak bu tezi güçlendirebiliriz. Neticesinde her Yeşilçam filminin konusu, türü, oyuncusu, yönetmeni veya senaristi birebir aynı değil ama yine de tüm Yeşilçam filmleri aynı ilgiyle izlenebiliyor. Biz de bu yazımızda Mizah Gastesi olarak bu ortak noktaları ve bu filmlerin neden çok sevildiğini inceleyeceğiz.

Toplumu Yansıtma

Melankoli yoğunluğunun üst düzeyde olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Güldüğümüz şeyler bile salt komediden ziyade trajikomedi barındırıyor. Yeşilçam’daki trajedi de direkt olarak halkın sorunlarını ele aldığı için yakın geliyor. Bir şekilde sinemadan bir ayna tutulmuş hissine kapıldığımız filmler bize haliyle çok yakın geliyor.

Çekim Şekli

Filmlerde çok az kullanılan katlar sayesinde filmin seyir zevki daha çok artıyor ve izleyiciyi yormuyor. Bu da aynı filmi rahat bir şekilde tekrar tekrar izlememizi sağlıyor. Aynı zamanda oyunculukları da ön plana taşıyan bu çekim şekli bizim filmle bir bağ kurmamızı da sağlıyor. Bu katlar günümüz sinemasında oldukça fazla. Kat dediğimiz şey ise kameranın sürekli açı değiştirmesi. Tek planda çekilen sahneler oyunculukların hata oranının da oldukça az olduğunu bize gösteriyor.

Oyuncular

Oyuncular hakkında uzun uzun yazmaya gerek yok. Zaten hepimiz bu oyuncuların bizde yarattığı etkiyi biliyoruz. Erol Taş‘ın o zamanda seyirciler tarafından şiddet görmesi bize o duyguların kameradan filtrelenmeden direkt olarak geçtiğini gösteriyor. Bu yazıyı bir de bir alıntıya süsleyelim istedik. Emel Sayın, ölümünün ardından Kemal Sunal hakkında konuşuyor:

“O zamanlar tığ gibi delikanlı, cepte para çok. Oyuncu bir de, Mavi Boncuk filmini çekiyoruz. Bir gün setten çıktık, eve gidiyoruz. Ben Laleli’de oturuyorum, Kemal benden önce çıktı. Herkes yevmiyesini almış. Taksiyle kendi arabasıyla giden gitti. Baktım Kemal yürüyerek gidiyor, 3 kilometre var gideceği yere. Her gün yürüyerek gidip geliyor, merak ettim ‘nereye gidiyor bu adam böyle’ diye. Uzun süre yürüdü, sonra bir bankta yatan adamı kaldırdı. Bir şeyler konuştular, sonra cebinden para çıkarıp verdi. Şaşırmıştım, ardından biraz daha ilerde bir lokantaya girdi, bir şey yemeden çıktı, oraya da para verdiğini görmüştüm. Bıraktım takibi, banktaki adama yaklaştım ‘Tanıyor musunuz o az önce size para veren adamı?’ dedim. ‘Adını bilmem sormam da, her gün para verir bana’ dedi. Teşekkür ettim, az ilerideki lokantaya gittim ‘Az önce gelen beyin borcu mu var size?’ dedim. Tanımadılar beni. ‘Kemal abi‘nin mi? Yok, hayır bize her gün evsizler uğrar, yemek yediririz. O da sağ olsun, onların yemek masrafını öder’ dedi. Ertesi gün Kemal’in yanına gittim, ‘Sen ne güzel bir adamsın ya.’ dedim. Ne olduğunu anlayamadı, sarıldım, ağladım. ‘Ölme sen benden önce’ dedim, dinletemedim.” 

Mustafa Sercan Aydın
İçerik Editörü / TDK Amiri

(BKM) Komedide Tekellik

önceki yazı

Türkçe Bullet Journal / Mayıs 2020 / Ajanda Planlayıcı

Sonraki Yazı

Yorumlar

Yoruma Kapalı.